2025 Yılında Ekonomik Görünüm: Türkiye ve Küresel Piyasalarda Beklentiler

2025 yılına girerken piyasa ve ekonomi gündemi, küresel ve yerel dinamiklerin kesişim noktasında şekilleniyor. Bu blog yazısı, Türkiye'nin enflasyon, büyüme ve para politikası hedeflerinin yanı sıra, küresel piyasalardaki ticaret savaşları, enerji dönüşümü ve yapay zekanın etkilerini güncel verilerle analiz ediyor.

7/22/20253 min read

black and silver laptop computer
black and silver laptop computer

2025 Yılında Ekonomik Görünüm: Türkiye ve Küresel Piyasalarda Beklentiler

2025 yılına girerken, küresel ve yerel piyasalar dinamik bir değişim sürecinden geçiyor. Geopolitik gelişmeler, enflasyon beklentileri ve teknolojik dönüşüm, ekonomik aktörlerin önceliklerini yeniden şekillendiriyor. Türkiye ekonomisi de bu küresel dalgalanmaların yanı sıra kendi iç dinamikleriyle belirlenen bir rotada ilerliyor.

Türkiye'de 2025 yılı enflasyon beklentileri, Merkez Bankası'nın (TCMB) sıkı para politikası duruşuna rağmen hâlâ yüksek seviyelerde seyrediyor. TCMB'nin yılın ikinci Enflasyon Raporu'nda 2025 yıl sonu enflasyon tahminini yüzde 24 olarak koruması, dezenflasyon sürecinin kararlılıkla devam ettiğini gösteriyor. Ancak, beklentilerin dezenflasyon patikasının üzerinde seyretmesi, para politikasının önümüzdeki dönemde de sıkı kalacağına işaret ediyor. Cari işlemler açığı beklentilerinin 2025 için 25,3 milyar dolara yükselmesi, dış ticaret dengesindeki zorlukların süreceğini gösteriyor. Ekonomik büyüme tarafında ise 2025 için yüzde 4'lük bir hedef belirlenmiş durumda. Bu büyüme hedefi, istihdamın yıllık ortalama 758 bin kişi artması ve işsizlik oranının yüzde 9,6'ya inmesi beklentileriyle destekleniyor.

Merkez Bankası, 2025 yılında para politikası toplantı sayısını 12'den 8'e indirerek daha odaklı bir yaklaşım benimsemiş durumda. Politika faizinin enflasyon gelişmelerine, ana eğilime ve beklentilere göre belirleneceği, fiyat istikrarı sağlanana kadar sıkı duruşun sürdürüleceği vurgulanıyor. Banka, likidite fazlası olması durumunda depo ihaleleri ve likidite senetleri gibi araçları kullanmaya devam edeceğini de belirtiyor.

Küresel piyasalarda ise 2025'in belirsizliklerin devam ettiği bir yıl olması bekleniyor. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri ile Çin, Kanada ve Avrupa Birliği (AB) arasındaki potansiyel ticaret savaşları, küresel ticaret akışlarında dalgalanmalara yol açabilir. Bu durum, şirketleri tedarik zincirlerini daha bölgesel ve dayanıklı hale getirmeye itiyor. Tedarik zincirlerinde yapay zeka ve makine öğrenimi ile gelişmiş planlama, sürdürülebilirlik ve ESG öncelikleri, dijital ikizler ve izlenebilirlik için blok zinciri gibi trendler ön plana çıkıyor.

Enerji piyasalarında ise yenilenebilir enerjiye, özellikle de güneş enerjisine olan ilgi artarak devam ediyor. 2025 yılı, güneş enerjisinde verimlilik artışı ve maliyet düşüşleri ile yeni bir dönem olarak kabul ediliyor. Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) verilerine göre, 2025 yılı itibarıyla küresel elektrik üretiminin yüzde 35'inin yenilenebilir kaynaklardan sağlanması bekleniyor. Bu, enerji sektöründe büyük bir dönüşümü işaret ediyor ve yeni yatırım fırsatları yaratıyor.

Yapay zeka, finansal piyasalar da dahil olmak üzere tüm sektörlerde etkisini artırmaya devam ediyor. Yapay zeka uygulamalarından en fazla etkilenen sektörlerde çalışan başına gelir artışı gözlemlenirken, yapay zekaya maruz kalan işlerde becerilerin değişim hızı da önemli ölçüde yükseliyor. Finans sektöründe ise yapay zeka, karar alma süreçlerini optimize etme, risk analizi yapma ve otomasyonu artırma potansiyeli sunuyor.

Türkiye'deki yatırım ortamına bakıldığında, 2025 Yılı Yatırım Programı'nda altyapı projelerine ve yükseköğretim, sağlık gibi stratejik alanlara önemli ödenekler ayrıldığı görülüyor. Bu durum, kamu yatırımlarının ekonomik büyümeye destek olmaya devam edeceğini gösteriyor. Hanehalkı borçluluğu göstergeleri ise, borcun GSYİH'ye ve harcanabilir gelire oranında sınırlı bir azalma ile yatay bir seyir izliyor. Bu da hanehalkı finansal pozisyonunun dikkatle izlenmesi gerektiğini ortaya koyuyor.

Önümüzdeki dönemde, hem Türkiye'de hem de küresel ölçekte ekonomi yönetimi, enflasyonla mücadele, sürdürülebilir büyüme, jeopolitik risklerin yönetimi ve dijital dönüşüm gibi çok boyutlu zorluklarla karşı karşıya kalacak. Bu süreçte veri odaklı politikalar ve uluslararası işbirliği, ekonomik istikrarın sağlanmasında kritik rol oynayacak.