Şeffaflık Ve İstikrar Peşinde Türkiye Ekonomisi

Siyasi gerilimler, pallandıramayan enflasyon, enerji dönüşümü ve bütçe hamleleriyle şekillenen ekonomi gündemini eleştirel ve derinlemesine bir bakışla inceliyoruz. Türkiye bu karmaşada nasıl sağlam durabilir?

7/11/20252 min read

photo of truss towers
photo of truss towers

Ekonomi Gündemi: Umutla Sarsılan İstikrar

Bugün Türkiye ekonomisi sahne arkasında büyük dönüşümler yaşarken, sahnede temkinli bir performans sergiliyor. Parlamenter operasyonlar ve siyasi gelişmeler, piyasa psikolojisini zayıflatıyor. Bu belirsizlik döviz kurlarına yansıdı: Dolar/TL kuru 40'lı seviyelere yaklaşırken, yatırımcı güveni geri planda kalıyor. Yatırımcıların bu dalgalanmalar karşısında beklenen tepkiyi vermemesi, yapısal güven zafiyetinin süregeldiğini gösteriyor.

Enflasyon tarafında bir nebze nefes alınıyor. Haziran ayında enflasyon %35 seviyesine indi, aylık artış yalnızca %1,3 oldu. Ancak bu, Mars’a iniş gibi ya da çarpıcı bir başarı olarak gösterilemez—düşüş eğilimi beklentiyi karşılamıyor. Merkez Bankası’nın politika faiziyle bu kadar çok uğraşmasına rağmen enflasyon hala tek haneye inmedi; bu da uygulamanın etkisinin sınırlı olduğunu düşündürüyor.

Stopaj artışı civarında yapılan manevralar da istikrarın sadece kısa vadede sağlanmasını hedefliyor. TL vadeli hesaplarda stopajın %17,5’e yükseltilmesiyle kamuya gelir aktarılırken, ekonominin genel dengesine bir katkı yapılabiliyor. Fakat bu adım, beklenen faiz indirimini sınırlayıp TL'ye dönüşü teşvik ederken uzun vadede sürdürülebilir mi, orası soru işareti.

Enerji alanında temiz kaynaklara geçiş heyecan verici görünse de bu süreç hem mimari hem finansal açıdan ciddi risk taşıyor. Güneş ve rüzgâr enerjisi, şimdilik toplam üretimin %30’unu karşılıyor. İlk nükleer reaktör devreye giriyor; geleceğe dönük adım olumlu. Ancak bu dönüşüm ne kadar hızlı ve maliyeti nasıl karşılanacak, belirsiz. Fosil yakıtlardan çıkış planı, yerli üretimde reel bir maliyet çevrimine yol açabilir.

Türkiye ekonomisinin büyüme performansı uluslararası kuruluşlarca hâlâ takdir ediliyor. IMF, UN ve OECD raporlarına göre büyüme oranı global ortalamanın üzerinde; 2025 için öngörü %2,7 ila %3,1 aralığında. Fakat bu yüksek büyüme, enflasyonla baş edebilme yeteneğiyle kalıcı hale gelmiyor. Gelişmekte olan ülkelerde faizin düşürülmesi genellikle tüketim patlaması yaratır ama Türkiye’de enflasyonun düşüşü buna izin vermiyor; resim hala net değil.

Özetle durum şu: Ekonominin üzerindeki sis kalkmıyor. Enflasyonda düşüş sağlanmış olsa da beklenen hassas istikrar yok. Para politikası hâlâ temkinli, ama enflasyon hedeflere ulaşmadı. Siyasi riskler borsada ve kurda etkisini sürdürüyor. Enerji geçişi umut vadediyor; ancak bu dönüşüm bir makyajdan öte mi yoksa kalıcı bir yapısal değişim mi, hâlâ bilinmiyor.